2 Nisan 2013 Salı

6. Sınıf Fen ve Teknoloji: Mikroplarla Savaş


Soluduğumuz havada, yiyecek ve içeceklerimizde, ağzımızın içinde, bağırsaklarımızda gözle göremediğimiz mikroskobik canlılar vardır. Bu canlıların bir kısmı bizim için faydalı iken bir kısmı hasta olmamıza neden olabilir. Gözle göremediğimiz canlılar ancak mikroskopla incelenebilen çok küçük organizmalardır. Bu canlılara MİKROORGANİZMA adı verilir. Hastalıklara neden olan mikroorganizmalara mikrop denir.
Virüsler ve bazı bakteriler zararlı mikroorganizmalardır. Ancak faydalı mikroorganizmalar da vardır. Peynirin, yoğurdun ve sirkenin mayalanmasını sağlayan, bağırsağımızda B ve K vitamini sentezleyen bakteriler yararlı mikroorganizmalardır.
Virüsler ve bakterilerin yapıları birbirinden farklıdır. Bu farklılık zaman zaman virüsler ve bakterilerin yol açtığı hastalıkların tedavi yöntemlerin de farklı olmasına yol açar.
Virüsler bir protein kılıf ve bu kılıfın içinde bulunan yönetici molekülünden meydana gelir. Sitoplâzması olan hücresel bir yapı değildir. Virüsler canlı bir hücreyle temas etmediği sürece hiçbir canlılık belirtisi göstermez. Yani beslenme, solunum yapma gibi canlılık faaliyetleri gerçekleştirmez. Ancak Canlı bir hücreyle etkileşim haline geçtiğinde bu hücrelerin hücre zarına tutunarak hücre zarını eritir ve yönetici molekülünü canlı hücre içine gönderir. Canlı hücre içine giren yönetici molekül bu hücrenin yönetimini ele geçirerek hücre içindeki yapıları kullanır ve yeni virüsler üretilmesini sağlar. Oluşan yeni virüsler doğada hem canlı hem de cansız özelliği gösteren tek varlıktır. Canlı bir hücreyi kullanarak üreyebildiği için canlı olarak nitelendirilir. Ancak canlı hücre dışında hiçbir canlılık özelliği göstermez. İnsanlarda görülen grip, kızamık, hepatit, suçiçeği, AIDS, çocuk felci hastalıklarına virüsler sebep olur. Ayrıca hayvanlarda görülen kuş gribi, kuduz gibi hastalıklarla bitkilerde görülen tütün-mozaik hastalığı da virüslerin neden olduğu hastalıklardır. Bakteriler ise bir hücreden oluşan organizma bakterilerin hücre zarı sitoplâzması bulunur. Ancak hücre çekirdeği bulunmaz. Yönetici molekülleri sitoplâzma içinde dağılmış haldedir. Mitokondri, kloroplast gibi organelleri yoktur. Bakterileri beslenme, solunum, boşaltım ve çoğalma gibi tüm canlılık faaliyetlerini sitoplâzma içinde gerçekleştirir. Virüslerde olduğu gibi canlı olup olmadıklarıyla ilgili bir şüphe yoktur. Bakterilerin bazıları bizim için faydalı iken bazıları bize zararlıdır. Kolera, verem ve üst solunum yolu enfeksiyonları bakterilerin neden olduğu hastalıklardır. Ancak sütün mayalanarak peynir ve yoğurt olmasını sağlayan i üzüm suyundan sirkenin oluşmasını sağlayan bakteriler gibi faydalı bakteriler de vardır.(Verem bakterisi, kolera bakterisi, yoğurt bakterisi)
Solunum sindirim ve dolaşım sistemleri yoluyla her gün milyonlarca zararlı mikroorganizma vücudumuza girmeye çalışır. Grip virüsü taşıyan birinin hapşırması, elinize batan bir kıymık, yeteri kadar iyi yıkanmamış bir meyve, bozulmuş bir gıda, gözümüze sıçrayan bir sıvı mikroorganizmaların vücudumuza girmesi neden olur. Bağışıklık sistemi vücudumuzu zararlı mikroorganizmalara karşı savunur. İlk olarak tükürük sıvısı mide asidi mukus salgısı gözyaşı, deri gibi doğal engeller mikroorganizmalar doğal engelleri aştıktan sonra hastalığa sebep olabilir.
Doğal engelleri aşarak vücuda giren mikroorganizmalara akyuvarlar ve lenf düğümleri savaşır. Akyuvarlar mikropları yutup sindirerek yok ettiği gibi salgıladıkları kimyasal maddelerle mikropların zehrini etkisiz hale getirir. Vücudumuzda kan dolaşımı dışında ikinci bir dolaşım bulunur. Lenf dolaşımı adı verilen bu dolaşım kandan hücreler arasına sızan maddeleri toplayarak tekrar kana karışır. Lenf sistemi lenf düğümleri ve lenf damarlarından oluşur. Lenf damarları içindeki akıcı maddeye lenf denir. Lenf düğümleri İse vücut içindeki mikroplara karşı kurulmuş süzgeçler gibi çalışarak mikroorganizmaları toplar ve vücuda yayılmasını engeller.
Bağışıklık sistemi özellikler mikroorganizmaları vücut içine almamaya çalışır. Mikroorganizmalar vücut içine girmiş ise yayılmalarını engellemeye ya da geciktirmeye çakılır. Bağışıklık sistemi özellikle mikroorganizmaları vücut içine almamaya çalışır. Mikroorganizmalar vücut içine girmiş ise yayılmalarına engellemeye ya da geciktirmeye çalışır.Bir hastalığın mikropları vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi savunma maddeleri üretir. Bu savunma maddeleri o hastalığın mikrobuna özgüdür ve hastalık geçtikten sonra da vücutta kalır. Hastalık mikrobu bir süre sonra tekrar vücuda girecek olursa savunma maddeleri mikrobu tanıyarak yok eder. Bazı savunma maddeleri vücutta birkaç ay kullanabilirken, bazıları bir ömür boyu kalabilir. Suçiçeği, kızamık, kabakulak gibi hastalıkları bir kez geçiren insanlar bu hastalığa bir daha yakalanmazlar savunma maddeleri anne sütüyle çocuğa geçebilir. Anne sütü ve geçirilen hastalıklarla kazanılan savunma maddeleri DOĞAL BAĞIŞIKLIK sağlar.
Hastalıklarda savaşmak için doğal bağışıklık için yeterli olmayabilir. Bunun için dışarıdan vücuda verilen aşı, serum ve bazı besin destekleriyle sağlanan KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIĞA ihtiyaç duyulur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder